KÖMÜR
KARASI BİR YAS: "#301"
Bulan da öldü, çıkaranlar da
On
dokuzuncu yüzyılın henüz ilk yarısı…
Karadeniz
Ereğli’si Kestaneci Köyü’nden Uzun Mehmet bahriye eri olarak yapmaktadır vatani
görevini… Terhis vakti geldiğinde komutanları kendisine siyah taşlar göstermiş
ve memleketine döndüğünde bu taşlardan araması istenmiştir.
Uzun
Mehmet köyüne döndükten sonra civar köylerden birinde dere kenarında dolanırken
kara taşlar bulur ve bir anda komutanlarının gösterdiği siyah yanan taşlar
aklına gelir. Bu taşlardan biraz toplayarak ateşe atar ve yandığını gözlemler.
Ertesi gün yine aynı bölgeye giderek daha fazla siyah taş toplar ve bunları bir
çuvala koyarak İstanbul’un yolunu tutar.
Sultan
II.Mahmut, Uzun Mehmet’i 50 altınla ödüllendirir. Kömürün bulunuşu böylece
tarihe 8 Kasım 1829 olarak geçer. Ereğli Ayanı Hacı İsmail Ağa, bir çulsuzun
kömürü bulmasını hazmedemez ve Uzun Mehmet’i bir pusuda öldürtür.
Aradan
tam tamına 185 yıl geçmiştir. Hacı İsmail’ler maden işletir, kömürü bulan Uzun
Mehmet’ler de madene işçi olmuştur…
Kömür
dere kenarlarında değil, yerin yüzlerce metre altından gün yüzüne çıkarılmaya
başlanmıştır…
Kömür
ile Uzun Mehmet’ler kaderlerini takas etmiştir. Kara yüzlü taş gün ışığına
çıkmış, ak pak Mehmet’ler madenlere inmiştir. Bu yüzden fıtratıdır… Ölen her zaman bulup çıkarandır…
Umudun Adı: Yaşamı Bekleyiş
13 Mayıs…
Haber kanalları son dakika olarak
düşmüştü bu sonu gelmeyen ölüm bekleyişini… Manisa’nın Soma İlçesi’nde Soma
Kömür İşletmeleri A.Ş. tarafından işletilen maden ocağında çıkan yangında bir
çok maden işçisinin yer altında mahsur kaldığını ve kurtarılmayı beklediklerini
duyurdu kamuoyuna… Felaketin yaşandığı andaki vardiyada ocakta 787 işçinin
çalıştığı bilgisi dikkatleri bir anda Soma’ya yöneltmişti.
Akşamüzeri haber merkezinden gelen
telefon sonrası karayolu ile Soma’ya hareket ettik.
Maden sahasına ulaştığımda aklıma ilk gelen temiz görüntü alabileceğim bir
alan belirlemek oldu. Biraz dolaştıktan sonra üzerinde DHA'nın usta foto
muhabiri Ümit Kozan'ın da konuşlandığı bir platforma gözüm ilişti. Daha iyi bir
açı olup olmadığını kontrol ettikten sonra bu platform üzerine tırmandım.
Fotoğraf:Emre Tazegül
Maden faciası 13 Mayıs 2014 saat 15:30 da meydana geldi. Ben ise ertesi gün sabah 07:00 gibi felaketin yaşandığı maden ocağına yetiştim...
Yola gece çıkabilmiştik ve olayın üzerinden oldukça zaman geçtikten sonra bölgeye intikalimiz gerçekleşmişti.
Tahliye tünelinden çıkan ve işçilerin karbon monoksitten zehirlenmesine
neden olan duman, rüzgarın da etkisiyle çalıştığımız alana çöküyor ve adeta
soluk borumuzu acımasız pençesiyle parçalıyordu. Bu bize içerideki şartların ne
derecede ölümcül olduğunu fazlasıyla anlatıyordu... Kurtarma ekiplerinin
kullandığı profesyonel maskeler haricinde bazı gazeteciler de eczanelerden
edindikleri düşük koruyucu özelliği olan maskeler aracılığıyla bir nebze de
olsun kendilerini bu ölümcül dumana karşı korumaya çalışıyorlardı...
Çektiğim ilk kare
Bölgeye Ankara’dan intikal ettiğimiz için 14 Mayıs sabah saatlerinde madene
ulaşmıştık.
Felaketin üzerinden saatler geçmiş ve resmi açıklamalara göre 157 madenci vatandaşımız
hayatını kaybetmişti.
Ulaşım esnasında sürekli haber portallarından ve sosyal medya üzerinden
gelişmeleri an be an takip ediyor nelerle karşılaşabileceğimi kestirmeye
çalışıyordum...
Konuşlandığım platform üzerinden madenin bölgesel yapısını ve konumunu
belirten fotoğraflar çektikten kısa bir süre sonra, ocak çıkışında bir
hareketlenme oldu... 157 canımızın çıkarıldığı o karanlık tünel ucundan bir
sedyenin daha hareketlendiğini gördüm... Sedye üzerindeki madencinin kolu
hareket etti ve acıya evrilmiş yüzüne doğru götürdü. Sonrasında karanlığa
alışan gözlerini koluyla kapattı.
Ölüm ocağından bir bedenin daha yaşama dönmesini kaydettikten sonra
şükrettim...
Kurtarma ekipleri sonrasında üst üste sedyelerle madenci bedenlerini gün
ışığıyla buluşturmaya başlamıştı... Ancak bu işçilerin yaşayıp yaşamadığına
dair belirgin tek emare yüzlerinde yer alan oksijen maskeleriydi. Sanırım
içeride yapılan ilk yardım sonucu bu maskeleri yüzlerine takıyorlar ve solunum
yapmaları sağlanıyordu fakat bedenlerde herhangi bir hareketlilik görmek mümkün
değildi. Bazı işçiler ise sadece battaniyeye sarılmış bir halde çıkarılıyordu
bu muhtemelen o bedenin şehadete erdiğini gösteriyordu...
Yan yana çalıştığım gazeteci arkadaşlarımla içeriden bir hareketlilik
gözlemlediğimiz an "bir sedye daha geliyor, birini daha çıkarıyorlar"
diyerek haberleşiyor ve objektiflerimizi o yöne çevirip tetikte bekliyorduk,
canlı bir bedeni görüntüleyelim umuduyla...
İçeriden battaniyelere sarılı bedenler çıkarıldıkça umutlarımız kararıyor,
psikolojimiz bozuluyor ve buna paralel olarak gerginliğimiz artıyordu...
Ocak çıkışında oturan yüzlerce madenci yakını içeriden gelecek güzel bir
haber için dualar ediyordu...
Sedyelerin ambulanslara güvenli bir şekilde ulaştırılması için oluşturulan
koridorun keskin çizgisini Kırkağaç'tan getirilen komandolar ve polis memurları
oluşturuyordu.
Gelen her sedyenin ambulansa ulaştırılma esnasında bu güvenlik ekibi yere
çöküyor ve bu sayede çevrede bekleyenler, yaralının ya da cenazenin yüzünü
görebiliyordu. Buna paralel olarak bağırışlar, ağıtlar eşliğinde sedye peşinde
koşan madenci yakınlarının perişan halleri yürekleri dağlıyordu...
Felaketin yaşandığı anın üzerinden 24 saat geçmişti ve
İzmir, Ankara ve İstanbul'dan yerli ve yabancı basın mensupları bölgeye akın
etmişti. Manisa'da civar ilçe ve illerde bulunan otellerde konaklamak için yer
bulmak neredeyse imkansızdı. Birçok gazeteci Soma'ya 50-70 km mesafelerde bulunan
İzmir'in ilçeleri Bergama, Çandarlı ve Dikili'de konaklamak için yer
bulabilmişlerdi.
Akşam saatlerinde ölü sayısı 200'ün üzerine çıkmıştı...
Cenazeleri çıkan ve kimlik tespiti yapılan madenciler gerekli yasal işlemlerin
ardından yakınlarına teslim edilmişti. Kimi şehitler doğdukları topraklara,
baba ocaklarına götürülüp defnedildi bir bölümü ise belediye mezarlığı
içerisinde oluşturulan madenci şehitliğinde ebediyete uğurlandı.
Madenci Şehitliği…
Madenci şehitliğine ulaştığım an sanki Soma'da değildim de 1990'larda dehşet
verici bir soykırımın yaşandığı Srebrenitsa’daydım... Karşımda yüzlerce insanın
defnedileceği bir toplu mezar hazırlanıyordu...
Ufuk çizgisinde dev selvi ağaçlarıyla buluşan arazinin üzerine iş makinaları
ile mezarlar kazılıyor sonrasında kabir içerisine giren mezar işçileri son
düzenlemeleri yapıyorlar, ardından da cenazelerin gelmesini
bekliyorlardı.
Madenci şehitliğine cenazeler yavaş yavaş defnedilmek üzere
getiriliyordu. Kalabalığın omuzlarında yükselen tabutlar görevliler tarafından
gösterilen kabrin başına getiriliyordu. Kabire inen cenaze yakınları şehidin
bedenini toprağa teslim etmek üzere son hazırlıkları yapıyorlar ve tabutun
kapakları açılıp bembeyaz kefen içerisinde duran canlarını kucaklayarak Hakk'a
emanet ediyorlardı. Bu esnada ağıtlar yükseliyor ve hüzün bulutları orada
bulunan herkesin üzerine tüm kasvetiyle çöküyordu...
Cenazeler defnediliyor hemen ardından cenaze yakınları
Yasin-i Şerif ya da Kur'an-ı Kerim'den ayetler okuyor, bunu din görevlisinin
yaptığı toplu dua ve Fatiha Suresi tamamlıyordu...
Defnedilen cenazelerin baş uçlarına herhangi bir defin
karışıklığını önlemek adına isimleri yazılıyor ve yakınlarına kabirlerin
yerlerini unutmamaları ve isimlerin kaybolmamaları konusunda uyarılarda
bulunuluyordu...
Cansız bedenler bir bir toprağa veriliyor defin işlemi
sonrasında ise şehit madenci yakınları kabir başından güçlükle
uzaklaştırılabiliyordu.
Yüzlerce insanın kömür karası bedenlerinin çıkarılış
görüntüleri ayrı, defin görüntüleri ve buradaki dram ise apayrı şekilde
psikolojilerimizin bozulmasına neden oldu. Meslek hayatımız boyunca oldukça çok
drama tanık olduk, ancak buradaki ihmalkarlık ve bunun sonucu garip bedenlerin
harap olması bizleri de derinden yaraladı...
Her cenaze sonrası analar oğullarına, körpecik gelinler
eşlerine, kardeşler kardeşlere ağıtlar yakarken küçük fidanlar da bir daha baba
şevkatinden mahrum kalacaklarını bilircesine akıtıyorlardı gözyaşlarını...
Felaketin yaşandığı anın üzerinden 24 saat geçmişti ve İzmir, Ankara ve İstanbul'dan yerli ve yabancı basın mensupları bölgeye akın etmişti. Bunun yanı sıra yurt dışından da oldukça fazla sayıda gazeteci Soma Maden İşletmeleri kampüsünde konuşlanmıştı bile... Manisa'da civar ilçe ve illerde bulunan otellerde konaklamak için yer bulmak neredeyse imkansızdı. Birçok gazeteci Soma'ya 50-70 km mesafelerde bulunan İzmir'in ilçeleri Bergama, Çandarlı ve Dikili'de konaklamak için yer bulabilmişlerdi.
Akşam saatlerinde ölü sayısı 200'ün üzerine çıkmıştı...
Cenazeleri çıkan ve kimlik tespiti yapılan madenciler gerekli yasal işlemlerin ardından yakınlarına teslim edilmişti. Kimi şehitler doğdukları topraklara, baba ocaklarına götürülüp defnedilmiş bir bölümü ise belediye mezarlığı içerisinde oluşturulan madenci şehitliğine defnedilmek için bekliyordu.
Madenci şehitliğine ulaştığım an sanki Soma'da değildim de 1990'larda dehşet verici bir soykırımın yaşandığı Bosna'daydım... Karşımda yüzlerce insanın defnedileceği bir toplu mezar hazırlanıyordu...
Ufuk çizgisinde dev selvi ağaçlarıyla buluşan arazinin üzerine iş makinaları ile mezarlar kazılıyor sonrasında kabir içerisine giren mezarlık işçileri son düzenlemeleri yapıyorlar ardından da cenazelerin gelmesini bekliyorlardı.
Omuzlarda Yükselmiş Vatan Evladı Son Yolculuğunda...
Madenci şehitliğine cenazeler yavaş yavaş defnedilmek üzere getiriliyordu. Kalabalığın omuzlarında yükselen tabutlar görevliler tarafından gösterilen kabrin başına getiriliyordu. Kabire inen cenaze yakınları şehidin bedenini toprağa teslim etmek son hazırlıkları yapıyorlar ve tabutun kapakları açılıp bembeyaz kefen içerisinde duran canlarını kucaklayarak Hakk'a emanet ediyorlardı. Bu esnada ağıtlar yükseliyor ve hüzün bulutları orada bulunan herkesin üzerine tüm kasvetiyle çöküyordu...
Cenazeler defnediliyor hemen ardından cenaze yakınlarıYasin-i Şerif ve Kur'an-ı Kerim'den ayetler okuyor, bunu din görevlisinin yaptığı toplu dua ve Fatiha Suresi tamamlıyordu...
Defnedilen cenazelerin başuçlarına herhangi bir defin karışıklığını önlemek adına isimleri yazılıyor ve yakınlarına kabirlerin yerlerini unutmamaları ve isimlerin kaybolmamaları konusunda uyarılarda bulunuluyordu...
Cansız bedenler bir bir toprağa veriliyor defin işlemi sonrasında ise şehit madenci yakınları kabir başından güçlükle uzaklaştırılabiliyordu.
Yüzlerce insanın kömür karası bedenlerinin çıkarılış görüntüleri ayrı, defin görüntüleri ve buradaki dram ise apayrı şekilde psikolojilerimizin bozulmasına neden oldu. Meslek hayatımız boyunca oldukça çok drama tanık olduk ancak buradaki ihmalkarlık ve bunun sonucu garip bedenlerin harap olması bizleri de derinden yaraladı...
Her cenaze sonrası analar oğullarına, körpecik gelinler eşlerine, kardeşler kardeşlere ağıtlar yakarken küçük fidanlar da bir daha baba şevkatinden mahrum kalacaklarını bilircesine akıtıyorlardı gözyaşlarını...
Ana geçim kaynağı madencilik olan Soma'da hemen hemen her ocağa ateş düşmüştü...Sadece Soma'da değil Kütahya, Çankırı, İzmir, Balıkesir,Adana, Hakkari gibi birçok ilden gelerek madende yaşamını yitirmiş ve baba ocaklarına soluk bedenleri dönmüştü gariplerin...
Kimi vatandaşlar birden fazla canlarını bırakıp gitmişti kara toprakta...
İşlemleri tamamlanan ve defnedilen madencilerin ardından toplu mezarlıkta hem defin için gerekli olan sarf malzemeleri hem de mezarlık personeli gün içerisinde hazır bulunuyordu...
Kurtarma çalışmaları zaman zaman madende çıkan yangınlardan dolayı kesintiye uğrasa da şartların elverdiği ölçüde aralıksız devam ediyordu. Günlerdir yakınlarını bekleyen vatandaşlar umutlarını artık iyice yitirmişti.
Gecenin ilerleyen saatlerinde de maden ocağındaki nöbetlerini sürdüren madenci yakınları, yakınlarına cep telefonu aracılığıyla anlık bilgiler veriyorlardı. Facianın yaşandığı ilk anlardan cep telefonları bölgede yeteri kadar sinyal alamıyordu. Türkiye'de faaliyet gösteren GSM operatörleri bölgeye seyyar baz istasyonları kurdular ve iletişimin kesintisiz sağlanmasına katkıda bulundular.
Umutlu bekleyiş artık yerini umutsuzluga bırakmıştı. Aradan geçen onca saat sonrasında resmi rakamlara göre cansız beden sayısı 245'e yükselmiş ve içeriden gelen son sedyelerdeki umutsuzluk, dışarıda bekleyen madenci yakınlarının ruhlarına sirayet etmişti...
İçselleştirilen umutlu duygular artık yerini derin bakışlara bırakmıştı. Dışarıda bekleyen vatandaşların artık tek bir dileği vardı. Yakınlarının cenazelerini vücut bütünlükleri bozulmadan teslim almak ve toprağa emanet etmek...
Zongultak'tan gelen kurtarma ekibi bütün güçlerini seferber etmiş, ellerinden geleni yapmışlardı. Bütün bu çabalara rağmen enerji bakanından son bir açıklama geldi. Resmi rakamlara göre 283 madenci şehit olmuştu ve 18 madenci hala karanlık dehlizlerde gün yüzüne çıkarılmayı bekliyorlardı...
Ekip son olarak içeride kalan 18 madencinin de cansız bedenine ulaştı ve kaybedilen madenci sayısı 301 olarak kamuoyuyla paylaşıldı...