Söyleşi: Raşit AYDOĞAN
İletişim araçlarının yaygın bir kullanım alanına
ulaşması zamanla kitle paylaşım uygulamalarına kullanıcıların daha hızlı bir
şekilde katılmalarını sağladı. 15 milyon kullanıcı sayısına ulaşan ve her geçen
gün bu sayıyı hızlı bir şekilde artıran akıllı telefonlardaki instagram
uygulaması, kullanıcıların çektikleri fotoğrafları anında paylaşabilme imkanı
sunuyor. Program kullanıcıları arasında yer alan ve yaklaşık 240 bin takipçi
sayısına ulaşan foto muhabiri Mustafa Seven, insanların ürettikleri çalışmaları
sosyal ağlarda sergileme, paylaşma yöneliminin gelişimini dergimize anlattı.
Fotoğrafçılar yıllarca çektikleri,
üzerlerinde yoğunlaştıkları bir projeye başlar, bitirir ve sergi salonlarında
beğeniye sunarlardı. Basın fotoğrafçıları bu hazzı fotoğraflarının yayınlanması
ile yaşarlardı. Şimdilerde sosyal ağlar ya da uygulama programları bu misyonu
üstlenmiş durumda. Fotoğraflar artık sergi salonlarının duvarlarına değil de
sosyal ağlara asılıyor. Bu dönüşümü yorumlar mısınız?
İnsanlar artık teknolojiye rahat
ulaşır oldular. Eskiden analog makinalara ulaşım satın alma gücü adına oldukça
zordu. Bunun dışında fotoğraf üretme sürecinde yaşanan diğer unsurlar baskı
maliyetleri, karanlık oda imkanları vs… her kesimin anında ulaşabileceği şeyler
değildi. Fotoğrafı, bu işten para kazanan profesyoneller üretiyordu. Reklam
fotoğrafçıları, ya da basın fotoğrafçıları gibi. Şimdi ise hem teknolojiye
kolay ulaşım halkın satın alma gücünün artması ya da teknolojinin eskiye göre
rekabetçi bir ortamda daha ekonomik ürünleri pazara sunması insanların
fotoğrafa ilgisini artırdı. Dijital tekniklerin fotoğraf makinalarına
uyarlanması üretim sürecinde karanlık oda ve baskı unsurlarını da ortadan
kaldırdı bu da geniş kitlelerin gözlerini fotoğraf makinalarına çevirmesine
neden oldu. Hem
pahallı olması hem de belirli bir düzeyde teknik bilgi gerektirmesi fotoğrafın
hobi olarak üretilmesinin önünde bir engeldi. Dijital teknolojinin fotoğraf
üretim araçlarının hizmetine girmesinin ardından sadece fotoğrafçıların
‘tekelinde’ olan üretim daha geniş kitleler tarafından da oluşturulmaya
başlandı. Hiç bir teknik bilgi gerektirmeyen bas çek tipi dijital kameralar
veya yarı profesyonel DSLR kameralarla gayet temiz fotoğraflar çekilmeye
başlandı. Üstelik analog üretim sürecinde -ki zahmetli ve uzun zaman gerektiren-
durumda ortadan kalktı.
Profesyoneller ürettikleri çalışmaların maddi
karşılıklarını alarak da bir haz elde ediyorlardı. Bunları galerilerde
sergiliyor ya da yayıncı kuruluşlara pazarlayabiliyorlardı. Şimdi ise bu büyük
ölçüde sosyal ağlarda ya da uygulama programlarında vücut bulur oldu. Bu
dönüşüm teknoloji çağının beraberinde getirdiği bir yenilik oldu. Önceden
insanlar çektikleri fotoğrafları sergileyerek ya da yayınlayarak beğeniye
sunarlardı günümüzde ise oldukça hızlı bir şekilde beğeniye sunuyorlar. Yeteri
kadar ilgi görmediğine inanıyorlarsa siliyorlar yüksek bir beğeni oranına
ulaşırlarsa fotoğraf kendi duvarlarında kalıyor.
Fotoğraf çekmeyi bana yeniden sevdirdi
diyorsunuz, yenilik size ne getirdi ne götürdü?
Kendi özgür üretimlerinizi oluşturuyorsunuz. Biraz
daha rahat hissediyorsunuz kendinizi. Oldukça sert bir söylem olabilir ancak bir
kuruma bağlı çalıştığınızda kendinizi kısır bir döngüde hissediyorsunuz. Çünkü
sizden istenileni üretmek durumundasınız. Sizin düşünüşünüz fotoğraf üretim
algınız kurumunuz tarafından ilgi görmeyebiliyor. O zaman ister istemez
sınırlanmış hissediyorsunuz. Oysa şimdi çok daha özgür bir platformdasınız.
Yaşamınız, değerleriniz, bilgi birikiminiz ortaya çıkardığınız eserlere farklı
duygular katıyor. Benden neler götürdüklerine gelince, karanlık odada usta
çırak sohbetleri, dostlar arası fikir alışverişleri… bunlar eskisi kadar yoğun
değil. Şöyle ifade edebilirim kütüphaneye girip kitap kokusunu hissederek
okumalar yapmak ya da bir monitöre gözlerinizi dikip elektronik kitap okumak
arasındaki fark gibi…
Nasıl bir başlangıçla tanıştınız
instagramla? Takipçi sayınızın hızlı bir şekilde artışı sizi daha da kamçıladı
mı?
Önceleri çok ciddiye almadığımı söyleyebilirim. Çoğu
kullanıcı gibi ben de özensiz davranıyordum fotoğraf yüklerken. Zamanla baktım
ki takipçi sayım hızlı bir şekilde tırmanmaya başladı ve ben de artık daha özenli
davranmaya başladım. Bu ister istemez
sizi takip eden insanlara karşı kendinizi sorumlu hissetmeye başlamanıza neden
oluyor. Genelde siyah beyaz belgesel tarzda hayatın işleyişini anlatan yaşamdan
kareler paylaşıyorum ancak fotoğraflardaki ifadelerin güçlü olması öncelikli
esaslardan. Doğal olarak ben de daha seçici davranmaya başladım. Dediğim gibi
genelde siyah beyaz fotoğraflar üzerine ağırlıklı paylaşımlarım var. Bazen
dikkatimi çekiyor, renkli doğa fotoğrafları da sunduğun oluyor ancak insan
öyküleri, portreleri kadar beğeni görmediğini gözlemliyorum. Beni takip eden İnsanlar, hayatın içinden olan belgesel tarzda
diyebileceğim fotoğraflara daha fazla ilgi gösteriyor.
İnstagramda şimdilik 240 bin civarı takipçi sayısına ulaştım, günlük ortalama 500 civarı bir artış söz konusu. Ancak çoğu kullanıcı şark kurnazlığı diyebileceğimiz yöntemlerle takipçi sayılarını artırma telaşında. Doldur boşalt diye tabir edilen bir yöntem var. Her gün binlerce insanı takip listesine ekleyen kullanıcı eklediği insanın dikkatini çekerek takip ediliyor. Daha sonra bu sayı 50 – 60 bine ulaştığında kullanıcı teker teker hepsini siliyor. Karşı tarafta bu durumun farkına varanlar da silerek karşılık veriyor ancak bu oran %20-30 civarında kalıyor. Geri kalan binlerce kişi ise instagram kullanıcısını takip etmeye devam ediyor. Bunun yanı sıra takipçi satın alınabiliyor, bu işi yapan özel kurumlar mevcut. Sonuçta takipçi sayıları fazla olsa da ürettikleri fotoğnafyan yeterince iyi olmadığı için çok fazla ciddiye alınmıyor bu tarz kullanıcılar. Örneğin galeriler “senin şu fotoğrafını satın almak istiyoruz” demiyorlar ya da “gel seninle söyleşi yapalım bu başarının sırrı ne” demiyorlar…
Öncelikle kötü fotoğraftan yola çıkalım. Bir fotoğraf kötü ise onu ne kadar makyajlarsan makyajla ne kadar yazılım kullanıp manipüle edersen et o yine kötüdür. Fotoğrafı bilen ya da sıradan izleyici bunu anında algılayabiliyor. Ama her kullanıcıdan bu tepkiyi anında beklemek yanlış olur. İnsanların beğenileri zaman içerisinde değişikliğe de uğrayabiliyor. Bugün beğendiğini yarın reddetme, beğenmeme düşüncesi de oluşabiliyor. Değer yargıları, yaşanılan süreçte düşünsel anlamda da beğeni tepkisine olumlu ya da olumsuz olarak yansıyabiliyor. Sonuç olarak insanların beğenilerine müdahale etmek gibi bir durum söz konusu değil.
Uzun
yıllar ulusal bir gazetenin fotoğraf editörlüğünü yaptınız. Basın
fotoğrafçılığının geçmişten günümüze gelişimi ve sizin öngördüğünüz geleceğini
nasıl değerlendirirsiniz?
Teknoloji bir çok
enformasyona ya da fotoğrafa anında ulaşıp bu iki unsuru da hızlı bir şekilde
tüketmemize neden oldu bu çok doğru. Ancak ne olursa olsun basılı ürünlerden
vazgeçmek mümkün değil. Örneğin geçmişte var olan plaklar, kaset, cd gibi ürünler, kayıt
teknolojilerinin gelişmesiyle yok olmuştu. Ancak aradan geçen yıllar
plaklardaki ses kalitesini, enstrümanların verdiği akustik etkiyi insanlara
özletti ve şimdilerde müzik yapım şirketleri yeniden plak üretimine başladılar.
Gazete, kitap, dergi de aynı şekilde bir değişim yaşadı fakat bu tamamen
ortadan kalkacakları anlamına asla gelmez ki bu özlemi anında geri getirir.
Sözün kısası yaşam var oldukça yazılı ve görsel eserlerde basılmak
durumundadır. Tirajları arzu edilen düzeylerde olmayabilir ama tamamen ortadan
kalkması bence mümkün değil.
Fotoğrafı
fotoğraf olmaktan çıkaran ve onu grafikleştiren filtre uygulamalarına sizin
bakışınız nedir, manipülasyon fotoğrafın duygusunu yok etmiyor mu?
İyi fotoğraf her yerde
iyidir ve makyaj istemez. Fotoğraf tek basına kendi derdini anlatabilmeli diye
düşünüyorum. Bu, fotoğrafların çeşitli yazılımlarla işlenmesine tamamen karşı
olduğum anlamına da gelmez. İyi bir editörün elinde işlenen kotu diyebileceğimiz
dijital bir fotoğraf kısmen değer kazanabilir güzelmiş algısı yaratabilir ama
bu bir kandırmacadan başka bir şey değildir. İlginç bir biçimde iyi fotoğraf
çektiğini düşündüğüm bazı amatör kullanıcılar bile bu tür edit yöntemlerinin
albenisine kapılabiliyorlar.
Zaten iyi olan bir fotoğrafı bu tür edit
programlarıyla berbat hale getiriyorlar. Benim bile bir kaç başarısız denemem
oldu bu konuda. Rengin albenisine kapılmamak için iyi ve eğitimli bir göze
sahip olmak gerektiğini düşünüyorum. Ben
foto muhabiri kökenli olduğum için gelenekçi denebilecek bir yaklaşımım var. Manipülasyon
unsurlarını kullanmıyorum, ama dediğim gibi bu tür yöntemlere karşı olduğumu da
söyleyemem. Kullananlar arasında çok güzel işler çıkaran beğenerek takip ettiğim
insanlar da var ama benim tercihim değil.
Mustafa Seven, şu sıralar kentsel dönüşümün
beraberinde getirdiği sorunlara odaklanmış durumda. İstanbul’da boşaltılmış,
yıkılmış mahalleleri fotoğraflıyor orada yaşayan ya da mahallelerinden
kopartılan insanların yaşamlarını gözler önüne sermeye çalışıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder