söyleşi:Raşit AYDOĞAN
YABANCI AJANSLARDA ÇALIŞAN
TÜRK FOTO MUHABİRLERİ
Reuters Türkiye Şefi Murad Sezer ve Foto Muhabiri Ümit Bektaş
Ölümün maskot gibi
namlu uçlarında salınarak kol gezdiği savaş bölgelerinde, depremle birlikte
gelen yıkıntıların arasında kimi zaman çürümüş cesetleri kimi zaman da
kurtarılmayı bekleyen yaralıları kendi gözleriyle dünyaya servis yapmak adına
vizörlerine hapsettiler. Yeri geldi uluslararası spor organizasyonlarında
şampiyonların güzel anları dondurdular yeri geldi insanlığın utanç duyduğu
anları kanları donarak görüntülediler. Tarih içerisinde yer alan insanoğlunun
zihnine kazıdılar o anları. Sevemediler bir çocuğun ölümünü bir annenin
feryadını fotoğraflamayı ancak; çok sevdiler foto muhabiri olmayı…
Yıllarca ulusal medyada çalıştınız, şimdi Reuters’te görev yapıyorsunuz. Türk ulusal medyası ile
yabancı ajansların çalışma disiplinlerini karşılaştırır mısınız? Dünya
gündemine yaklaşımları açısından refleksleri sizin gözünüzde nasıl?
M.S. - Uluslararası ajans
çalışanları olarak Türkiye değil de dünya gündemini dikkate alıyoruz. Bizlerin
bu pozisyonlarda bulunmamızın asil amacı Türkiye’den dünya gündemini
ilgilendiren haber ve fotoğraflar üretmek. Ulusal basın için önemli sayılan birçok
gündem maddesi, örneğin siyasi partiler arası gerilimler, sporda iç transferler
bizlerin ilgisini çekmiyor. Ulusal basına oranla haber konularında daha
seçiciyiz.Bu da bizlerin o haberlere daha iyi odaklanmamızı sağlıyor.
fotoğraf:Murad Sezer
Ü.B.
- Yabancı ajansların gündemleriyle ulusal yayın kuruluşlarının gündemi
kimi zaman örtüşüp çakışsa da göz ardı edilemeyecek temel farklılık uluslar
arası ajansların gündemlerinin her zaman daha rafine ama daha çok büyük
haberlere endeksli ve her ülkeden abonenin ilgisini çekebilecek nitelikte
olmasıdır. Rekabet hep gündemde olduğu için habere gösterilen refleks her daim
canlı ve hızlı olmak zorundadır. Çalışma koşulları oldukça düzgün ancak çalışma
disiplini tavizsiz ve yüksektir. Reuters’te fotoğrafçılık etiğine verilen önem
saygı duyulacak oranda yüksek, fotoğrafçılık mesleğine atfedilen değer de en
üst seviyededir. Fotoğrafın teknik gerekliliği de Reuters için olmazsa olmazlar
arasındadır ve ajansın servise koyduğu tüm fotoğraflar belli bir standardın altına
asla düşemez.
Bir diğer getirisi ise kendi
kendinizin patronu sıfatıyla kendi iş gündeminizi kendiniz belirlediğiniz için
yüksek düzeyde iş disiplinine sahip olmayı gerektirmesidir.
Savaşlarda, doğal afetlerde çeşitli
ülkelerde fotoğraflar çektiniz. Gündelik yaşamda çoğu insanın tanık olamayacağı
atmosferlerde soludunuz. Bir an için lanet olsun dediğiniz an oldu mu?
Ü.B - 50 den
fazla ülkede fotoğraf çektim.Sırf bu kadar çok ülkeye gitmiş olmak dahi benim
mesleğime olan sevgimi baki kılıyor. Zaman zaman yorulduğumda ‘lanet olsun’
diyerek söylendiğim olsa da önüme çıkan yeni bir kare beni yeni bir maceraya
sürükleyiveriyor ve her yeni macera beni işime bir kez daha bağlıyor, adeta
şarj ediyor. İnsanoğlu hangi işi yapıyor olursa olsun hep aynı şeyi yapa
geldiğinde bir süre sonra yorulabilir. Fotoğrafçının şansı işinde karşısına onu
motive edecek şeylerin diğer mesleklere kıyasla daha çok çıkmasıdır. Sonuçta ne
kadar lanet olsun desem de onca yıl sonra dahi yaparken hala zevk aldığım, hala
yeni insanlar tanımama vesile olan, hala yeni yerler görmemi sağlayan, tarihin
yazılışına yakından tanıklık etmeme olanak veren mesleğim benim için
vazgeçilmezdir.
fotoğraf: Ümit BEKTAŞ
Ölüme çok yaklaştığınız bir an var mı? Sanırım
buraya kadarmış dediğiniz bir an olduysa bizimle paylaşır mısınız?
Ü.B - İliştirilmiş gazeteci olarak Amerikan ordusuyla
gittiğim Irak’ta beraber hareket ettiğim askeri birliğe yapılan saldırılar
sırasında herkes kadar ben de hayati tehlikeyi yaşadım ama buraya kadar dediğim
an ne Irak’ta ne de daha önce görev yaptığım Cezayir’de, Belgrad’ta ya da
Bosna’da yaşandı.
Benim için bu an özel
vizeyle bir seminer için gittiğim Kıbrıs Rum Kesimi’nde bir sohbet sırasında
yaşanan bir yanlış anlamanın sonucu gerçekleşmiştir. Olayın yaşandığı mekandan
sağduyulu Rumların ikazıyla derhal ayrılmış ve saatlerce otel odamdan dışarı
çıkmamıştım. Sığınabileceği hiç kimse ya da hiçbir kurum olmadığını düşünmek
insanda depresif ve umutsuz bir hal yaratıyor.
Biraz kendi çalışma disiplininizden söz
eder misiniz?Ben böyleyim bunlar benim ilkelerim ve taviz vermem dediğiniz
olgular nelerdir?
fotoğraf:Murad SEZER
Ü.B - Çalışma disiplinimin çok yüksek olduğuna inanıyorum.
Biz ajans fotoğrafçılarını diğer fotoğrafçılardan ayıran özelliklerden biri de
bize yapmamız gerekenleri bir bir sıralayan istihbarat şeflerinin olmayışıdır.
Bu yüzden hep tetikte olup asla rehavete kapılmamız gerekir. Bu dinamizmi de
disiplin sağlar.
Mesleğimi yaparken etik
kurallardan asla taviz vermem. Mesela birçok fotoğrafçı arkadaşımın
olağanlaştırmaya çalışmasının aksine asla başkasının fotoğrafına imza atmam.
Satın aldığımız fotoğrafların ücretlerinin ödenmesi konusunda Reuters’in
hassasiyeti benim bu konuda ki hassasiyetimi tamamlar. Fotoğraf bir üründür ve
bu ürünün bir değeri vardır. Değeri üreten emeğe saygı göstermek temel ahlaki
koşul olmalıdır.
İyi
insan, adam gibi adam imajımı iyi fotoğraf çekmek için feda etmem.
Reuters ile bağlantınız nasıl oldu,ne
zaman başladınız?Yabancı ajanslar arasındaki rekabet ile ulusal yayın
kuruluşları arasındaki rekabet sizce ne ölçüde kıyaslanabilir?
Haberciliğin olduğu her alanda vahşi bir rekabet var. Ancak
uluslararası medyada rekabetin daha düzeyli olduğunu söyleyebilirim. Her kurum
gücü oranında piyasada mücadele ediyor.Özellikle haber ajanslarının dünya
kupası, olimpiyat gibi büyük organizasyonlarda ortak faydaları gereği işbirliği
bile yaptıkları oluyor. Kurum ve hükümetlerden gelen sansür vb baskılara da
ortak tavır almaktan çekinmiyorlar.
Ü.B - Ben ulusal yayın kuruluşlarının fotoğrafla
ilişkisinde rekabetçi hiç bir unsur göremiyorum. Özellikle ulusal gazetelerin
fotoğraf kullanımı son derece çağdışı ve evrensel kalite kriterlerinden çok
uzak. Bu genel olumsuzluk ezberini bir tek Zaman Gazetesi bozuyor. Hal böyle
olunca uluslar arası ajansların rekabet ölçütleriyle ulusal yayınları
kıyaslamak imkansız.
fotoğraf:Ümit BEKTAŞ
Birkaç kez haber olarak da karşımıza
çıktı.”Yabancı ajans çalışanları ülkelerinin olumsuzluk sergileyen
görüntülerini dünyaya servis yapıyorlar” şeklinde. Bu tarz yaklaşımlar sizleri
ne derecede etkiliyor.Ülke içerisinde çalıştığınız alanlarda vatandaşlar
sizlere tepki ile yaklaşıyor mu?
Bizler politik olayların yanı sıra
Türkiye’den abonelerimize spor, hava durumu, doğa ve özel foto röportajlar da
gönderiyoruz. Ancak bunların çok azı imzamızla gazetelerde ya da internet
medyasında yer buluyor. Zaman zaman x ajansının x muhabiri Türkiye hakkında
bunları yazdı diyerek hedef bile gösterildiğimiz oluyor. Bunun sonucunda da
bizler hakaret ve tehdit içeren mesaj ve telefonlara maruz kalıyoruz. Kendi
adıma şunu belirtmek isterim ki, ben turizm elcisi değil gazeteciyim. Görevim
“doğru” haber yapmak “güzel” tanıtım ya da propaganda yapmak değil. Türbanlı,
çarşaflı kadın fotoğrafları yerel
medyanın en sevdiği malzeme. İslam-politika eksenli haberler için çektiğimiz
fotoğraflarda türbanlı kadınların yer almasını ben nedense çok garip bulmuyorum
aksine haberin bir unsuru olarak düşünüyorum. Uluslararası ajanslarda görev
yapan hiçbir arkadaşım bugüne kadar bir kadına çarşaf, türban ya da bikini
giydirip düzmece haber yapmadı ya da fotoğrafını çekmedi.
Arap turistleri fotoğraflayıp altına
Türkiyeli diye de yazıldığına hiç tanık olmadım. Giyimleri ve düşünceleri ne
olursa olsun, fotoğraf karelerimize giren insanlar bu ülkenin insanları.
fotoğraf:Murad SEZER
Ü.B -
Ne benim ne de başka bir
arkadaşımın böyle bir çabası hiç bir zaman hiçbir koşulda olmamıştır olamaz.
Fotoğraf gerçeğin belgesidir, içerdiği gerçek çarpıtılmaya kapalıdır. Bazı
fotoğrafların bazılarının hoşuna gitmemesi onu yok saymamız, kötülememiz
gerektiği anlamına gelmez. Fotoğrafçı gördüğünü başkalarına aktarırken
kimilerini memnun edebilir kimilerini de mutsuz. Mutsuz olanların fotoğrafçıya
böyle bir ithamda bulunması tek kelimeyle ayıptır çünkü biz ülkemizi herkes
kadar çok hatta birçoğundan daha çok seviyoruz.
İliştirilmiş (embedded) olarak görev
yaptığınız yerler oldu. İliştirilmiş olarak çalışmanın avantajları ve
dezavantajları neler sizin gözünüzde?
M.S - Bence
gazeteci, iliştirilmiş olmayı kabul ederek bir serbest gazeteciden daha fazla
risk almış oluyor. Savaşın asıl tehlikesi hedefte olan bir ordu ve hedefteki
askerlerle birlikte hareket etmek. Alınan bu büyük riskin karşılığı olarak da
diğer meslektaşlarınızın ulaşamadıkları yerlere ulaşıyor ve çok önemli olaylara
tanıklık edebiliyorsunuz.
Ü.B - İliştirilmiş gazeteci olarak
ABD ordusuna bağlı 4.Piyade Tümeni’yle Irak’ı neredeyse boydan boya kat edip üç
hafta Tikrit’ te kaldım. Bir fotoğrafçı içi unutulmaz bir deneyim.İliştirilmiş
gazetecilik üzerine süregiden tartışmaları bir kenara koyup şunu
söyleyebilirim.Ben gazetecilik onuru ve etiğine gölge düşürecek bir yol
izlemedim.İliştirilmenin avantajı cephede en ön saflara kadar gidebilmenize
olanak tanıması.
fotoğraf:Ümit BEKTAŞ
Türkiye’deki yayıncı kuruluşların
fotoğrafa bakış açıları yabancı ajans çalışanı olarak bakış açınızla nasıl? Profesyonelliği
ya da daha evrensel nitelikte ürünler ortaya koyabilmek için neler gerekiyor? Foto
muhabirine düşen görevler neler?
M.S - Bu bakış açısı kesinlikle
uluslar arası standartlarda değil. Bir kaç gazete
dışında ne yazık ki ülkemizde fotoğraf kullanımı da foto muhabirlerini tatmin
edecek düzeyde değil.
Yabancı ajans ya da kurumların çalışanlarının
özlük haklarına tam anlamıyla saygı duyduğunu ve haklarını gözettiğini
söyleyebilir miyiz?
M.S - Maaşlarımız
sanıldığı kadar yüksek değil ama kendi adıma çalıştığım kurumların sosyal
haklarıma saygı duyduğunu söyleyebilirim. Ancak bizlerle çalışan ama sigortalı
olmayan arkadaşlarımız da var.Bu da şirket bünyesinde bir kadro ve istihdam
sorunu.
fotoğraf:Murad SEZER
Ü.B - Bu konuda ulusal kuruluşlardan daha iyi durumda
olduğumuz söylenebilir.
Bir TFMD üyesi olarak mesleki gelişimin
desteklenmesi yönünde önerileriniz nelerdir?
M.S - Türkiye’deki
foto muhabirlerinin en büyük eksiği yabancı dil.FMD, foto muhabiri
arkadaşlarımızı teşvik etmek amacıyla yabancı dil eğitimi için öncülük edecek
bir çalışma yapabilir.
Ü.B - TFMD’ nin yeni dönemde
yakaladığı dinamizmi artırarak sürdürmesini temenni ediyorum. Çok güzel şeyler
yapıyorlar ki bu dergi bunun en önemli kanıtı, yapmaya da devam etmeliler.
İletişim fakültelerinde haber fotoğrafçılığı eğitimi önemsediğim bir başka konu
ancak bugün ki haliyle bu konuda ciddi eksiklikler var. Bir diğer eksiklik ise
alanımıza dair yazılı kaynak eserlerin ve bilimsel çalışmaların çok ama çok az
olmasıdır.TFMD maddi olanaklarını artırdığında bu konuda üretilmiş eserlerin
basılmasını üstlenirse çok yararlı olacaktır.
Murad
Sezer, 8 Nisan 2004 yılında Irak’ın
Felluce kentinde çektiği bir fotoğrafla gazetecilik alanında oldukça değerli
bir ödül olan Pulitzer’e layık görüldü.
PULİTZER ÖDÜLÜ ALAN FOTOĞRAF VE HİKAYESİ
Ödüllü fotoğrafın hikayesini
Sezer şöyle ifade ediyor:
Mart
ayı sonlarına doğru Felluce kent girişinde dört Amerikalı asker Iraklı
direnişçilerce araçlarından çıkartılarak öldürülmüş ve cesetleri bölgede
bulunan bir köprüye asılmıştı. Felluce’ deki direnişin de şiddetini bir ölçüde
gözler önüne seren bu olay Amerikan askerlerinin demoralize olmasına neden
olmuştu.Yaşanan bu olay sonrası Amerikan Deniz Piyadeleri şehri çember altına
alıp büyük bir operasyon başlattı.Ben de deniz piyadelerine iliştirilmiş olarak
bölgede görev yapıyordum.8 Nisan günü şehre insani yardım getiren Kızılay,
Kızılhaç gibi uluslararası yardım kuruluşlarının gelişlerini izlemek üzere bir
kontrol noktasına ulaşmaya çalışıyordum.Bağlı bulunduğum birlik beni yardım
kuruluşlarının bulunduğu noktaya yakın başka bir birliğe bıraktı. Bulunduğum
nokta şehrin girişinde Amerikan askerlerinin yaralılarını tedavi etmek için
kurdukları geçici bir sağlık merkeziydi. Savaşın gidişatının kontrolden çıkması
nedeniyle oldukça gergin olan Amerikan askerleri beni hiç de iyi karşılamadı ve
bulunduğum alanda kesinlikle fotoğraf çekmemem konusunda uyardılar. Şehre giriş
yapan yardım ekiplerini görüntülemek için geçici sağlık merkezinden ayrıldım. Üç-dört
saat sonra bu merkeze tekrar geri geldim. Fotoğraf makinelerimi bir kenara
bırakıp iliştirilmiş olduğum birliğe geri dönebilmek için askeri konvoy
beklemeye başladım.Bu sırada bir çok yaralı asker gerekli tedavilerin yapılması
için bulunduğum merkeze getiriliyordu.Getirilen askerlerden bir tanesi ölmüştü.
Birden diğer askerler ölmüş olan askerin etrafında toplanıp dua etmeye
başladılar. Fotoğraf çekip çekmemek konusunda bir ikilem yaşadığım esnada
kenarda duran fotoğraf makinemi elime aldım. Askerlere biraz yaklaşıp üç kare
fotoğraf çektikten sonra makinemi aldığım yere geri bıraktım. Kimse fotoğraf
çektiğimi görmemişti. Ardından bunlardan bir tanesini kadrajlayıp servise verdim.
Ertesi gün yani 9 Nisan 2004 Bağdat’ın Amerikan askerlerince düşürülüşünün
birinci yıldönümüydü. Onlarca Amerikan gazetesinin birinci sayfasında
fotoğraflarla bir yıl önce ve bir yıl sonra haberleri vardı. Bir yanda
Bağdat’ta bulunan Saddam Hüseyin heykelinin yıkılış fotoğrafı diğer tarafta
benim Felluce’den çekip gönderdiğim bu fotoğraf. İşgalin birinci yıldönümünde
bu fotoğraf Irak’ta işlerin yolunda gitmediğinin bir göstergesi olmuştu.
Son
olarak Rusya ile Gürcistan arasında yaşanan gerilimle beraber 8 Ağustos 2008 de
Rusya’nın Gürcistan topraklarına girmesiyle bölgeye giden foto muhabiri Ümit
Bektaş’ ın çektiği tank üzerindeki Rus askerinin yer aldığı fotoğraf, Time
Dergisi’ne kapak oldu. Fotoğrafın hikayesini Bektaş’tan dinleyelim:
Gürcistan-Rusya
çatışmasının ilk günlerinde bölgede görevlendirilince kara yoluyla Gürcistan’a
geçip Rus ordusunun Gürcü topraklarına giriş yaptığı ana yollardan birinin
üzerinde bulunan Zugdidi’de çalışmaya başladım. Söz konusu fotoğraf Gürcü
topraklarından bilmediği bir nedenle ayrılan Rus askeri konvoyunda bulunan bir
tankçının fotoğrafıdır. Geniş bir fotoğraf çekerken fark ettiğim askerin tavrı
ve imajı dikkatimi çekince diğer makinemdeki tele objektife sarıldım ve çekmeye
başladım. Beni gördüğünde o da yanıt verip elinde sigarayla yumruk yapıp kolunu
kaldırınca ortaya Time’a kapak olan fotoğraf çıktı.
Murad Sezer Kimdir?
Murad Sezer, İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu
Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümünden 1992 yılında mezun oldu. Foto
muhabirliğine, üniversitede öğrenciliği sırasında staj yaptığı Tercüman
Gazetesi Spor Servisi'nde 1987 yılı sonlarında başladı. 1988 - 1997 yılları
arasında sırası ile Tercüman, Meydan ve Milliyet gazetelerinde spor foto
muhabirliği yaptı. 1997 yılı Nisan ayında Associated Pres (AP) ile uluslararası
ajanslarda çalışmaya başladı. 2009 Nisan ayında da Reuters’te Türkiye fotoğraf
servis şefi olarak göreve geldi.
Sezer, AP ajansı adına aralarında Kosova, İsrail-Filistin,
Afganistan ve Irak'ın da bulunduğu çatışma ve savaş alanlarında fotoğraflar
çekti, Dünya Kupası ve olimpiyat gibi uluslararası spor organizasyonlarını
fotoğrafladı. Sezer 2005 yılında Pulitzer ödülüne layık görülen AP' nin Irak
ekibi içinde yer alarak önemli bir başarıya imza attı. Murad Sezer evli ve bir
kız çocuğu babası.
Ümit Bektaş Kimdir?
1993 yazında Ankara
Üniversitesi İletişim Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi iken stajyer foto
muhabiri olarak Milliyet Gazetesi’nde
çalışmaya başladı ve bu görevini 2004 yılına kadar foto muhabiri olarak
sürdürdü. 1999 yılında aylarla ifade edilen kısa süreli Yeni Yüzyıl macerası
gazetenin kapatılması ve ayrıldığı Milliyet’e dönmesiyle son buldu. 2004
yılından bu yana Reuters’te meslek yaşamımı sürdürüyor. Gazeteci Yasemin
Bektaş’la evli olan Ümit Bektaş’ın Kuzey isimli bir oğlu var.
* Söyleşi Türkiye Foto Muhabirleri Derneği'nin resmi yayın organı "Foto Muhabiri Dergisi" nin 3. sayısında yayınlanmıştır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder