27 Şubat 2013 Çarşamba

TÜRK FOTO MUHABİRLERİNİN DÜNYA GÖZÜYLE GÖRDÜKLERİ



söyleşi:Raşit AYDOĞAN
YABANCI AJANSLARDA ÇALIŞAN TÜRK FOTO MUHABİRLERİ

Reuters Türkiye Şefi Murad Sezer ve Foto Muhabiri Ümit Bektaş


Ölümün maskot gibi namlu uçlarında salınarak kol gezdiği savaş bölgelerinde, depremle birlikte gelen yıkıntıların arasında kimi zaman çürümüş cesetleri kimi zaman da kurtarılmayı bekleyen yaralıları kendi gözleriyle dünyaya servis yapmak adına vizörlerine hapsettiler. Yeri geldi uluslararası spor organizasyonlarında şampiyonların güzel anları dondurdular yeri geldi insanlığın utanç duyduğu anları kanları donarak görüntülediler. Tarih içerisinde yer alan insanoğlunun zihnine kazıdılar o anları. Sevemediler bir çocuğun ölümünü bir annenin feryadını fotoğraflamayı ancak; çok sevdiler foto muhabiri olmayı…

Yıllarca ulusal medyada çalıştınız, şimdi Reuters’te görev yapıyorsunuz. Türk ulusal medyası ile yabancı ajansların çalışma disiplinlerini karşılaştırır mısınız? Dünya gündemine yaklaşımları açısından refleksleri sizin gözünüzde nasıl?
 

M.S. - Uluslararası ajans çalışanları olarak Türkiye değil de dünya gündemini dikkate alıyoruz. Bizlerin bu pozisyonlarda bulunmamızın asil amacı Türkiye’den dünya gündemini ilgilendiren haber ve fotoğraflar üretmek. Ulusal basın için önemli sayılan birçok gündem maddesi, örneğin siyasi partiler arası gerilimler, sporda iç transferler bizlerin ilgisini çekmiyor. Ulusal basına oranla haber konularında daha seçiciyiz.Bu da bizlerin o haberlere daha iyi odaklanmamızı sağlıyor.
fotoğraf:Murad Sezer
  Ü.B. -  Yabancı ajansların gündemleriyle ulusal yayın kuruluşlarının gündemi kimi zaman örtüşüp çakışsa da göz ardı edilemeyecek temel farklılık uluslar arası ajansların gündemlerinin her zaman daha rafine ama daha çok büyük haberlere endeksli ve her ülkeden abonenin ilgisini çekebilecek nitelikte olmasıdır. Rekabet hep gündemde olduğu için habere gösterilen refleks her daim canlı ve hızlı olmak zorundadır. Çalışma koşulları oldukça düzgün ancak çalışma disiplini tavizsiz ve yüksektir. Reuters’te fotoğrafçılık etiğine verilen önem saygı duyulacak oranda yüksek, fotoğrafçılık mesleğine atfedilen değer de en üst seviyededir. Fotoğrafın teknik gerekliliği de Reuters için olmazsa olmazlar arasındadır ve ajansın servise koyduğu tüm fotoğraflar belli bir standardın altına asla düşemez.
Bir diğer getirisi ise kendi kendinizin patronu sıfatıyla kendi iş gündeminizi kendiniz belirlediğiniz için yüksek düzeyde iş disiplinine sahip olmayı gerektirmesidir.

 Savaşlarda, doğal afetlerde çeşitli ülkelerde fotoğraflar çektiniz. Gündelik yaşamda çoğu insanın tanık olamayacağı atmosferlerde soludunuz. Bir an için lanet olsun dediğiniz an oldu mu?

           M.S -  Çok yorulduğum, yıldığım, korktuğum anlar oldu ama hiçbir zaman yaptığım işe lanet  etmedim. Ancak savaş ve çatışma ortamlarında insanların yaşadıklarını gördüğümde hayata, insanlığa “uygarlığa” lanet ettiğim çok oldu.

     Ü.B  -  50 den fazla ülkede fotoğraf çektim.Sırf bu kadar çok ülkeye gitmiş olmak dahi benim mesleğime olan sevgimi baki kılıyor. Zaman zaman yorulduğumda ‘lanet olsun’ diyerek söylendiğim olsa da önüme çıkan yeni bir kare beni yeni bir maceraya sürükleyiveriyor ve her yeni macera beni işime bir kez daha bağlıyor, adeta şarj ediyor. İnsanoğlu hangi işi yapıyor olursa olsun hep aynı şeyi yapa geldiğinde bir süre sonra yorulabilir. Fotoğrafçının şansı işinde karşısına onu motive edecek şeylerin diğer mesleklere kıyasla daha çok çıkmasıdır. Sonuçta ne kadar lanet olsun desem de onca yıl sonra dahi yaparken hala zevk aldığım, hala yeni insanlar tanımama vesile olan, hala yeni yerler görmemi sağlayan, tarihin yazılışına yakından tanıklık etmeme olanak veren mesleğim benim için vazgeçilmezdir. 

fotoğraf: Ümit BEKTAŞ
 Ölüme çok yaklaştığınız bir an var mı? Sanırım buraya kadarmış dediğiniz bir an olduysa bizimle paylaşır mısınız?

          M.S -   “Son”a çok yaklaştığım olmadı ama ölümün nefesini birçok kez ensemde hissettiğim oldu.Irak Felluce’ de ABD askerlerine ilişik katıldığım bir operasyonda çok ciddi bir direnişle karşılaştık. ABD askerleri ile birlikte kurşun yağmurundan kaçarken  o an vurulsam ya da ayağım burkulsa da kaçamasam sonum ne olur diye düşünmüştüm.

    Ü.B -   İliştirilmiş gazeteci olarak Amerikan ordusuyla gittiğim Irak’ta beraber hareket ettiğim askeri birliğe yapılan saldırılar sırasında herkes kadar ben de hayati tehlikeyi yaşadım ama buraya kadar dediğim an ne Irak’ta ne de daha önce görev yaptığım Cezayir’de, Belgrad’ta ya da Bosna’da yaşandı.
          Benim için bu an özel vizeyle bir seminer için gittiğim Kıbrıs Rum Kesimi’nde bir sohbet sırasında yaşanan bir yanlış anlamanın sonucu gerçekleşmiştir. Olayın yaşandığı mekandan sağduyulu Rumların ikazıyla derhal ayrılmış ve saatlerce otel odamdan dışarı çıkmamıştım. Sığınabileceği hiç kimse ya da hiçbir kurum olmadığını düşünmek insanda depresif ve umutsuz bir hal yaratıyor.

 Biraz kendi çalışma disiplininizden söz eder misiniz?Ben böyleyim bunlar benim ilkelerim ve taviz vermem dediğiniz olgular nelerdir?

          M.S -    Bu sorunuzu kısaca “önce insanım sonra gazeteci” diye yanıtlayabilirim. Benim için kendi işimde ve haberde doğruluk – dürüstlük ön planda gelir. 
     
                                                                                        fotoğraf:Murad SEZER                                                                   
  Ü.B -   Çalışma disiplinimin çok yüksek olduğuna inanıyorum. Biz ajans fotoğrafçılarını diğer fotoğrafçılardan ayıran özelliklerden biri de bize yapmamız gerekenleri bir bir sıralayan istihbarat şeflerinin olmayışıdır. Bu yüzden hep tetikte olup asla rehavete kapılmamız gerekir. Bu dinamizmi de disiplin sağlar.
Mesleğimi yaparken etik kurallardan asla taviz vermem. Mesela birçok fotoğrafçı arkadaşımın olağanlaştırmaya çalışmasının aksine asla başkasının fotoğrafına imza atmam. Satın aldığımız fotoğrafların ücretlerinin ödenmesi konusunda Reuters’in hassasiyeti benim bu konuda ki hassasiyetimi tamamlar. Fotoğraf bir üründür ve bu ürünün bir değeri vardır. Değeri üreten emeğe saygı göstermek temel ahlaki koşul olmalıdır. 
İyi insan, adam gibi adam imajımı iyi fotoğraf çekmek için feda etmem.
  
Reuters ile bağlantınız nasıl oldu,ne zaman başladınız?Yabancı ajanslar arasındaki rekabet ile ulusal yayın kuruluşları arasındaki rekabet sizce ne ölçüde kıyaslanabilir?

          M.S -    Fatih Sarıbaş’ın Reuters’ten ayrılıp HaberTürk Gazetesi’ne fotoğraf editörü olması ile boşalan pozisyon için teklif aldım ve kabul ettim. 2009 yılı Nisan ayından beri Reuters’te çalışmaktayım.

Haberciliğin olduğu her alanda vahşi bir rekabet var. Ancak uluslararası medyada rekabetin daha düzeyli olduğunu söyleyebilirim. Her kurum gücü oranında piyasada mücadele ediyor.Özellikle haber ajanslarının dünya kupası, olimpiyat gibi büyük organizasyonlarda ortak faydaları gereği işbirliği bile yaptıkları oluyor. Kurum ve hükümetlerden gelen sansür vb baskılara da ortak tavır almaktan çekinmiyorlar.
  
    Ü.B -   Ben ulusal yayın kuruluşlarının fotoğrafla ilişkisinde rekabetçi hiç bir unsur göremiyorum. Özellikle ulusal gazetelerin fotoğraf kullanımı son derece çağdışı ve evrensel kalite kriterlerinden çok uzak. Bu genel olumsuzluk ezberini bir tek Zaman Gazetesi bozuyor. Hal böyle olunca uluslar arası ajansların rekabet ölçütleriyle ulusal yayınları kıyaslamak imkansız.
 fotoğraf:Ümit BEKTAŞ

 Birkaç kez haber olarak da karşımıza çıktı.”Yabancı ajans çalışanları ülkelerinin olumsuzluk sergileyen görüntülerini dünyaya servis yapıyorlar” şeklinde. Bu tarz yaklaşımlar sizleri ne derecede etkiliyor.Ülke içerisinde çalıştığınız alanlarda vatandaşlar sizlere tepki ile yaklaşıyor mu?

          M.S -     Yıllardır beni en çok rahatsız eden, fotoğraflarımızın “ x ajansı Türkiye’yi dünyaya böyle tanıttı, şu-bu haberi x ajansı dünyaya böyle duyurdu.”  başlıkları ile gazetelerde yer alması.
Bizler politik olayların yanı sıra Türkiye’den abonelerimize spor, hava durumu, doğa ve özel foto röportajlar da gönderiyoruz. Ancak bunların çok azı imzamızla gazetelerde ya da internet medyasında yer buluyor. Zaman zaman x ajansının x muhabiri Türkiye hakkında bunları yazdı diyerek hedef bile gösterildiğimiz oluyor. Bunun sonucunda da bizler hakaret ve tehdit içeren mesaj ve telefonlara maruz kalıyoruz. Kendi adıma şunu belirtmek isterim ki, ben turizm elcisi değil gazeteciyim. Görevim “doğru” haber yapmak “güzel” tanıtım ya da propaganda yapmak değil. Türbanlı, çarşaflı  kadın fotoğrafları yerel medyanın en sevdiği malzeme. İslam-politika eksenli haberler için çektiğimiz fotoğraflarda türbanlı kadınların yer almasını ben nedense çok garip bulmuyorum aksine haberin bir unsuru olarak düşünüyorum. Uluslararası ajanslarda görev yapan hiçbir arkadaşım bugüne kadar bir kadına çarşaf, türban ya da bikini giydirip düzmece haber yapmadı ya da fotoğrafını çekmedi.
Arap turistleri fotoğraflayıp altına Türkiyeli diye de yazıldığına hiç tanık olmadım. Giyimleri ve düşünceleri ne olursa olsun, fotoğraf karelerimize giren insanlar bu ülkenin insanları. 
                                                                 fotoğraf:Murad SEZER
 Ü.B -    Ne benim ne de başka bir arkadaşımın böyle bir çabası hiç bir zaman hiçbir koşulda olmamıştır olamaz. Fotoğraf gerçeğin belgesidir, içerdiği gerçek çarpıtılmaya kapalıdır. Bazı fotoğrafların bazılarının hoşuna gitmemesi onu yok saymamız, kötülememiz gerektiği anlamına gelmez. Fotoğrafçı gördüğünü başkalarına aktarırken kimilerini memnun edebilir kimilerini de mutsuz. Mutsuz olanların fotoğrafçıya böyle bir ithamda bulunması tek kelimeyle ayıptır çünkü biz ülkemizi herkes kadar çok hatta birçoğundan daha çok seviyoruz.

 İliştirilmiş (embedded) olarak görev yaptığınız yerler oldu. İliştirilmiş olarak çalışmanın avantajları ve dezavantajları neler sizin gözünüzde?

    M.S -    Bence gazeteci, iliştirilmiş olmayı kabul ederek bir serbest gazeteciden daha fazla risk almış oluyor. Savaşın asıl tehlikesi hedefte olan bir ordu ve hedefteki askerlerle birlikte hareket etmek. Alınan bu büyük riskin karşılığı olarak da diğer meslektaşlarınızın ulaşamadıkları yerlere ulaşıyor ve çok önemli olaylara tanıklık edebiliyorsunuz.

    Ü.B -    İliştirilmiş gazeteci olarak ABD ordusuna bağlı 4.Piyade Tümeni’yle Irak’ı neredeyse boydan boya kat edip üç hafta Tikrit’ te kaldım. Bir fotoğrafçı içi unutulmaz bir deneyim.İliştirilmiş gazetecilik üzerine süregiden tartışmaları bir kenara koyup şunu söyleyebilirim.Ben gazetecilik onuru ve etiğine gölge düşürecek bir yol izlemedim.İliştirilmenin avantajı cephede en ön saflara kadar gidebilmenize olanak tanıması. 
 fotoğraf:Ümit BEKTAŞ
 Türkiye’deki yayıncı kuruluşların fotoğrafa bakış açıları yabancı ajans çalışanı olarak bakış açınızla nasıl? Profesyonelliği ya da daha evrensel nitelikte ürünler ortaya koyabilmek için neler gerekiyor? Foto muhabirine düşen görevler neler?

    M.S -    Bu bakış açısı kesinlikle uluslar arası standartlarda değil. Bir kaç gazete dışında ne yazık ki ülkemizde fotoğraf kullanımı da foto muhabirlerini tatmin edecek düzeyde değil.

          Ü.B -    Yukarıda az çok değindim. Burada  istediğim var olan bakış açısının tamamen değiştirilmesi. Bunun yolu da bence foto muhabirlerini değiştirmekten çok yazı işlerini değiştirmekten geçiyor. Gazetelerin mutfaklarında ürüne şeklini verenler fotoğraftan bir haberlerse, ki kesinlikle öyleler, fotoğrafçıların yapacağı çok da bir şey olmuyor aslında.

Yabancı ajans ya da kurumların çalışanlarının özlük haklarına tam anlamıyla saygı duyduğunu ve haklarını gözettiğini söyleyebilir miyiz?

M.S -   Maaşlarımız sanıldığı kadar yüksek değil ama kendi adıma çalıştığım kurumların sosyal haklarıma saygı duyduğunu söyleyebilirim. Ancak bizlerle çalışan ama sigortalı olmayan arkadaşlarımız da var.Bu da şirket bünyesinde bir kadro ve istihdam sorunu.
                                                                           fotoğraf:Murad SEZER
  Ü.B -   Bu konuda ulusal kuruluşlardan daha iyi durumda olduğumuz söylenebilir.

Bir TFMD üyesi olarak mesleki gelişimin desteklenmesi yönünde önerileriniz nelerdir?

M.S -   Türkiye’deki foto muhabirlerinin en büyük eksiği yabancı dil.FMD, foto muhabiri arkadaşlarımızı teşvik etmek amacıyla yabancı dil eğitimi için öncülük edecek bir çalışma yapabilir.
  
Ü.B -     TFMD’ nin yeni dönemde yakaladığı dinamizmi artırarak sürdürmesini temenni ediyorum. Çok güzel şeyler yapıyorlar ki bu dergi bunun en önemli kanıtı, yapmaya da devam etmeliler. İletişim fakültelerinde haber fotoğrafçılığı eğitimi önemsediğim bir başka konu ancak bugün ki haliyle bu konuda ciddi eksiklikler var. Bir diğer eksiklik ise alanımıza dair yazılı kaynak eserlerin ve bilimsel çalışmaların çok ama çok az olmasıdır.TFMD maddi olanaklarını artırdığında bu konuda üretilmiş eserlerin basılmasını üstlenirse çok yararlı olacaktır.
                       


Murad Sezer,  8 Nisan 2004 yılında Irak’ın Felluce kentinde çektiği bir fotoğrafla gazetecilik alanında oldukça değerli bir ödül olan Pulitzer’e layık görüldü.

PULİTZER ÖDÜLÜ ALAN FOTOĞRAF VE HİKAYESİ

 

Ödüllü fotoğrafın hikayesini Sezer şöyle ifade ediyor:

           Mart ayı sonlarına doğru Felluce kent girişinde dört Amerikalı asker Iraklı direnişçilerce araçlarından çıkartılarak öldürülmüş ve cesetleri bölgede bulunan bir köprüye asılmıştı. Felluce’ deki direnişin de şiddetini bir ölçüde gözler önüne seren bu olay Amerikan askerlerinin demoralize olmasına neden olmuştu.Yaşanan bu olay sonrası Amerikan Deniz Piyadeleri şehri çember altına alıp büyük bir operasyon başlattı.Ben de deniz piyadelerine iliştirilmiş olarak bölgede görev yapıyordum.8 Nisan günü şehre insani yardım getiren Kızılay, Kızılhaç gibi uluslararası yardım kuruluşlarının gelişlerini izlemek üzere bir kontrol noktasına ulaşmaya çalışıyordum.Bağlı bulunduğum birlik beni yardım kuruluşlarının bulunduğu noktaya yakın başka bir birliğe bıraktı. Bulunduğum nokta şehrin girişinde Amerikan askerlerinin yaralılarını tedavi etmek için kurdukları geçici bir sağlık merkeziydi. Savaşın gidişatının kontrolden çıkması nedeniyle oldukça gergin olan Amerikan askerleri beni hiç de iyi karşılamadı ve bulunduğum alanda kesinlikle fotoğraf çekmemem konusunda uyardılar. Şehre giriş yapan yardım ekiplerini görüntülemek için geçici sağlık merkezinden ayrıldım. Üç-dört saat sonra bu merkeze tekrar geri geldim. Fotoğraf makinelerimi bir kenara bırakıp iliştirilmiş olduğum birliğe geri dönebilmek için askeri konvoy beklemeye başladım.Bu sırada bir çok yaralı asker gerekli tedavilerin yapılması için bulunduğum merkeze getiriliyordu.Getirilen askerlerden bir tanesi ölmüştü. Birden diğer askerler ölmüş olan askerin etrafında toplanıp dua etmeye başladılar. Fotoğraf çekip çekmemek konusunda bir ikilem yaşadığım esnada kenarda duran fotoğraf makinemi elime aldım. Askerlere biraz yaklaşıp üç kare fotoğraf çektikten sonra makinemi aldığım yere geri bıraktım. Kimse fotoğraf çektiğimi görmemişti. Ardından bunlardan bir tanesini kadrajlayıp servise verdim. Ertesi gün yani 9 Nisan 2004 Bağdat’ın Amerikan askerlerince düşürülüşünün birinci yıldönümüydü. Onlarca Amerikan gazetesinin birinci sayfasında fotoğraflarla bir yıl önce ve bir yıl sonra haberleri vardı. Bir yanda Bağdat’ta bulunan Saddam Hüseyin heykelinin yıkılış fotoğrafı diğer tarafta benim Felluce’den çekip gönderdiğim bu fotoğraf. İşgalin birinci yıldönümünde bu fotoğraf Irak’ta işlerin yolunda gitmediğinin bir göstergesi olmuştu.

Son olarak Rusya ile Gürcistan arasında yaşanan gerilimle beraber 8 Ağustos 2008 de Rusya’nın Gürcistan topraklarına girmesiyle bölgeye giden foto muhabiri Ümit Bektaş’ ın çektiği tank üzerindeki Rus askerinin yer aldığı fotoğraf, Time Dergisi’ne kapak oldu. Fotoğrafın hikayesini Bektaş’tan dinleyelim:

  
           Gürcistan-Rusya çatışmasının ilk günlerinde bölgede görevlendirilince kara yoluyla Gürcistan’a geçip Rus ordusunun Gürcü topraklarına giriş yaptığı ana yollardan birinin üzerinde bulunan Zugdidi’de çalışmaya başladım. Söz konusu fotoğraf Gürcü topraklarından bilmediği bir nedenle ayrılan Rus askeri konvoyunda bulunan bir tankçının fotoğrafıdır. Geniş bir fotoğraf çekerken fark ettiğim askerin tavrı ve imajı dikkatimi çekince diğer makinemdeki tele objektife sarıldım ve çekmeye başladım. Beni gördüğünde o da yanıt verip elinde sigarayla yumruk yapıp kolunu kaldırınca ortaya Time’a kapak olan fotoğraf çıktı. 


      Murad Sezer Kimdir?

          Murad Sezer, İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümünden 1992 yılında mezun oldu. Foto muhabirliğine, üniversitede öğrenciliği sırasında staj yaptığı Tercüman Gazetesi Spor Servisi'nde 1987 yılı sonlarında başladı. 1988 - 1997 yılları arasında sırası ile Tercüman, Meydan ve Milliyet gazetelerinde spor foto muhabirliği yaptı. 1997 yılı Nisan ayında Associated Pres (AP) ile uluslararası ajanslarda çalışmaya başladı. 2009 Nisan ayında da Reuters’te Türkiye fotoğraf servis şefi olarak göreve geldi.
Sezer, AP ajansı adına aralarında Kosova, İsrail-Filistin, Afganistan ve Irak'ın da bulunduğu çatışma ve savaş alanlarında fotoğraflar çekti, Dünya Kupası ve olimpiyat gibi uluslararası spor organizasyonlarını fotoğrafladı. Sezer 2005 yılında Pulitzer ödülüne layık görülen AP' nin Irak ekibi içinde yer alarak önemli bir başarıya imza attı. Murad Sezer evli ve bir kız çocuğu babası.
  

Ümit Bektaş Kimdir?

 1993 yazında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi üçüncü sınıf öğrencisi iken stajyer foto muhabiri olarak  Milliyet Gazetesi’nde çalışmaya başladı ve bu görevini 2004 yılına kadar foto muhabiri olarak sürdürdü. 1999 yılında aylarla ifade edilen kısa süreli Yeni Yüzyıl macerası gazetenin kapatılması ve ayrıldığı Milliyet’e dönmesiyle son buldu. 2004 yılından bu yana Reuters’te meslek yaşamımı sürdürüyor. Gazeteci Yasemin Bektaş’la evli olan Ümit Bektaş’ın Kuzey isimli bir oğlu var.



* Söyleşi Türkiye Foto Muhabirleri Derneği'nin resmi yayın organı "Foto Muhabiri Dergisi" nin 3. sayısında yayınlanmıştır...


 


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder