İstanbul…
Ülke ekonomisinin başkenti olmasının yanı sıra günümüzde
sporun da başkenti konumuna yerleştirilmiş durumda. Spor okurlarına daha hızlı
erişim ve tiraj artırma çabaları, gazetelerin spor sayfalarında yer alan
haberlerin genelde üç büyükler diye tabir ettiğimiz kulüpleri kapsaması,
Türkiye’de amatör spor branşlarına yeteri kadar özen gösterilmediğinin en
belirgin unsuru. 2020 olimpiyatlarının İstanbul yerine Tokyo’ya verilmesinin
nedenlerinden birinin de, olimpik spor taraftarı ya da okuyucu kitlesinin
oluşturulamamış olmasından kaynaklandığını vurgulayan Akşam Gazetesi spor
yazarı Murat Tarhan, Türkiye’de spor ve spor yazarlığının son durumunu dergimiz
Foto Muhabiri ile paylaştı.
Mesleğe başlama öykünüzü paylaşır mısınız?
Babam Celal Tarhan, eski futbol hakemlerinden.
Dönemin iyi gazetelerinden Son Havadis’te de spor yazarlığı yapardı. Ben
elektirik bölümü mezunu olmama rağmen, babamın yanında mesleğe ilk adımımı
attım. Yıl da sanırım 1989’un Haziran ayı olacak. Sonra Güneş, Hürriyet,
Fotospor ve halen görev yaptığım Akşam Gazetesi.
Unutamadığınız anı ya da anılarınız?
2009 yılında Voleybol Genç Milli Takım ile
Meksika’ya gittim. Kafiledeki tek gazeteci de bendim. Mexico City Havaalanı’na
indiğimizde uçaktan çıkar çıkmaz tüm kafile gözaltına alınarak nezarete
atıldık. Aynı odada uyuşturucu taşırken yakalanan bir İspanyol ve Meksikalı
vardı. Serde gazetecilik olunca, olayı fotoğraflamaktan kendimi alamadım.
Yaklaşık bir saat o odada bayan voleybolcularla birlikte tutuldum.Sonra
serbest bırakıldık ama neden bizi nezarete attıklarını öğrenemedik.
2005 yılında ise Dünya Halter Şampiyonası için
Dominik Cumhuriyeti’ne gittim. Federasyon orada dağıtılmak üzere yanında
kutularca lokum getirmişti. Ancak havaalanındaki emniyet görevlileri, lokumun
üzerindeki pudra şekerini uyuşturucu zannedince, yine tutuklanmaktan kaçamadık.
Tüm kafile Türkiye’nin ünlü tadı olduğuna ikna edemeyince, başladık lokumları
yemeye. Polislerin şaşkın bakışları arasında lokumları yemek zorunda kaldık.
Sonunda ölmediğimizi ya da aşırı dozdan komaya girmediğimizi görünce, polisler
ikna oldu ve otelin yolunu tuttuk.
Sizce 2020 olimpiyatları neden Türkiye’ye verilmedi?
Verilmemesinin birçok nedeni var. Birincisi,
sınırımızda çıkması muhtemel bir savaş. Yani bölgedeki siyasi karışıklıklar.
İkincisi, dopingte yaşadığımız patlama. Son olimpiyatta altın madalya kazanan
iki sporcumuzdan birinin dopingli çıkması, Türkiye üzerindeki kuşkuları daha da
arttırdı. Üçüncüsü, gezi parkı olaylarında yaşananlar ve polisin sert
müdahalesi. İllegal örgütlerin çevreye verdiği zarar. Dördüncüsü ise
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) üyelerinin şehir seçerken, ev sahibi
ülkenin madalya kürsüsünde ne kadar yer alıp almadığına bakması. Biz madalya sıralamasında
oldukça geride yer alan bir ülkeyiz. Bu da olimpiyatı alamamamızın başında
gelen nedenlerden oldu.
Onlarca ülkede uluslar arası organizasyonlar ve olimpiyatlar
izlediniz. Türkiye’de spor muhabirliğini ve foto muhabirliğini bu bağlamda
nerede görüyorsunuz? Spor muhabirliğinin geleceğine nasıl bakıyorsunuz?
Biz spor muhabirlerinin şöyle bir problemi var.
Dünyada spor yazarları, bazı branşlar üzerinde uzmanlaşıyorlar. Bir iki branşı
takip edip, neredeyse ihtisas yapıyorlar. Bizde ise durum çok farklı. Kendimden
örnek verecek olursam, 28 olimpik branşı da takip etmek zorundayım. Türkiye’de
genelde de bu yönde bir yaklaşım var. Ayrıca, sadece haber yazmıyoruz. Fotoğraf
yükünü de çekmek zorundayız.
Gazeteden internet gazeteciliğine hızlı bir geçiş
var. Gazeteler, internetle yarışmakta biraz geride kaldı. Bu nedenle çalışan
sayısında da ciddi bir azalma var.
|
Resim yazısı ekle |
Spor muhabirliği genel anlamda artık İstanbul merkezli
yapılıyor. Spor muhabirliğinin Ankara’daki durumu nedir? Nereye gidiyor, neden
bu sürece gelindi?
İstanbul ile Ankara arasındaki fark, amatör
branşlara olan yaklaşımımız. Üç büyük kulüp (Fenerbahçe, Galatasaray ve
Beşiktaş) muhabirliği, daha büyük önem taşıyor. Oysa biz bir avuç kalan
başkentteki spor yazarları, olimpik branşlar ile Spor Bakanlığı ve Spor Genel
Müdürlüğü ağırlıklı haberler yapıyoruz. Spor sayfalarının takipçilerinin büyük
bir bölümü üç büyük kulüp taraftarı olunca, bizim türümüzün de sonuna geldik.
Bu nedenle olimpik seyirci büyük önem taşıyor. Bir gün Fransa Bisiklet Turu ya
da Londra Maratonu’nun gazetelerde yer almasını istiyorsak, olimpik okuyucuya
kitlesi oluşmalı.
PTT Basketbol erkek takımının ikinci ligden birinci lige
çıkışı ve şampiyonluk kutlamaları. Sporcular
telefonlarla yakınlarını arayarak bu mutlu anı paylaşıyorlar.
Türk basınında usta çırak ilişkisi eskiye oranla ne durumda?
Benim ustalarım bunlardı diyebildiğiniz isimler ve kısa öyküleri?
Ben Nezir Önal gibi bir ustanın yanında mesleğe adım
attım. Rahmetli Erol Yaşar gibi bir duayen ile aynı havayı soludum. Ankara’nın
emekçileri Ali Erdoğan ve Umut Çevik’ten çok şeyler öğrendim. Şimdi benim
jenerasyonum sözde usta pozisyonunda ancak bir şeyler aktaracağımız çıraklar
yok. Maalesef, Ankara’da spor yazarlığının sonuna gelindi.
Trabzon’ da Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları(EYOF), Erzurum’da
Üniversiteler Arası Kış Oyunları ve son olarak da Mersin’ de Akdeniz Oyunlarını
organize ettik. Türkiye’deki spor organizasyonları ne ölçüde başarılı?
Eksikleri var mı varsa neler?
Türkiye, spor organizasyonlarını neredeyse en iyi
yapan iki üç ülkeden biri. Hatta bazen abarttığımızı da düşünüyorum.
Sayısı
elliye yaklaşan ülkede organizasyonları takip etme fırsatı buldum. Bizden iyi
yapanını görmedim. Eksikler tabi ki var. “O da bizden”, “Şuradan geçsek ne
olur?” gibi söylemlere çok rastlıyoruz. Hele hele bir de üst düzey bürokratsa,
iltimas bekliyor arkadaşlar. Ama Dünya’da işler böyle yürümüyor. Kurallar
kesinlikle çiğnenmiyor. Yetkililer çocuklarına akreditasyon kartı çıkartmıyor.
Eş-dost-akraba VIP’lerde cirit atmıyor. Biz bunları aştığımızda, işte o zaman
spor kültürünü de özümsemiş olacağız.
Onlarca ülkede yüzlerce uluslar
arası spor organizasyonu izleyen ve başarısını aldığı birçok ödülle taçlandıran
Murat Tarhan, halen Akşam Gazetesi’nde görev yapıyor. Tarhan evli ve bir çocuk
babası.
Söyleşi:Raşit Aydoğan